MTMD Dergi | Sayı: 2 | Nisan-Mayıs-Haziran'2018
Projeden taahhüde, taahhütten üreticiliğe, ithalata dönemin gerekleri, eksikleri nedeniyle zorunlu geçişler Firmamızı kurduğumuzda işe projeci olarak başlamıştık. O zamanlar uygulama yapan müteahhit çok fazla yoktu. Projeyi yapana “madem projeyi yaptın, taahhüdünü de yap” deniyor, böyle isteniyordu. Bu vergisi ödemek zorundaydınız. Oysa bitmiş mamulü sıfır gümrükle getirebilecektiniz. Yani artık böyle bir üretime girmenin hiçbir rekabetçi koşulu kalmamıştı. Yurtdışından getirdiğimiz her şey çöpe gitti. O zaman imalatçı firmaların çoğu ithalata yöneldi, temsilcilikler aldı. Tabii o dönemin de önemli bir avantajı oldu: Teknoloji transferi. Alanında önde gelen dünya markalarının ar-ge çıktıları ile tanışıp çok şey öğrenildi. 80 sonrasında döviz ile ilgili sıkıntı da kalmayınca sektörü o dönem ithalat yönlendirdi. 80’lerin başında yurtdışı taahhütler de açıldı. STFA gibi belli başlı Türk inşaat kuruluşları, Libya’ya, Suudi Arabistan’a, Irak’a işler almaya başladılar. 80’lerde Türkiye’de krizler vardı, talepler azalmıştı. Firmalar dış taleplere yöneldiler. Biz de on yıl boyunca Suudi Arabistan’da işler yaptık. 80’lerden sonra Rusya’da, Türki Cumhuriyetler’de işler açıldı. İmalat yeniden gündeme geldi. Mekanik firmalar o dönemde güçlenmeye başladı. Sektörel dernekleşme, 90’lı yılların başları itibarıyla hız kazandı. O zaman Teba, nedenle projesini yaptığımız işlerin taahhüdünü de almamız gerekti, yani yine bir yerde zorunlu olarak taahhüt işine girdik. Taahhüdü alınca baktık malzeme yok, üretici olduk. Eski Adana ve Antalya havalimanları işini almıştık, bir kısım kanallar yapılmış, mekanik oda diye küçücük bir oda bırakılmış, oda ölçülerine uygun klima santrali, rutubetlendirici, eşanjör ve kule imal etmek mecburiyetinde kaldık. 1950’li yıllardan 80’lere kadar döviz sıkıntısı yaşanıyordu. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün mekanik işlerini almıştık, soğutma gruplarını Türkiye’de yapan yoktu, sadece Grasso vardı, Grasso da yurtdışından getirip burada monte ediyordu. Grasso’ya sipariş vermeye gittik, istediğiniz grubu yapamam dedi, ben amonyak ile çalışıyorum, sizin istediğiniz freonlu dedi. Biz ortada kaldık, dövizle ilgili kısıtlar nedeniyle cihaz ithal edebilmek çok güçtü. Bedelsiz ithalat diye bir sistem vardı. Amerika’daki arkadaşlarımızdan döviz temin edip kompresörü, otomatik kontrollerini ithal ederek getirdik, soğutma gruplarını imal ettik. Bir yerde yine zorunlu olarak soğutma grubu imalatçısı olduk. Bir ara hatırlıyorum 40’a yakın imalat çeşidimiz vardı. Tabii ki rantabl değil, işin rantı yoktu. Genellikle kendi ihtiyaçlarınız için üç beş tane yapıyorsunuz, bir de ihtiyacı olanlara satıyorsunuz. Turgut Özal iktidara gelmeden hemen öncesinde, 70’li yılların sonlarında Dunham Bush firması ile bir know-how anlaşması yapıp, vidalı soğutma grupları üretmeye karar vermiştik. En ince ayrıntısına kadar detaylar geldi, yüzlerce pafta… Kompresör hariç tamamını burada üretecektik. Ancak tam o dönem yurtdışından gelecek cihazlara sıfır gümrük uygulanacak diye bir yasa çıktı. Böylece kompresör getirmeye kalktığınızda %58 gümrük 1965’te Ankara’da kendi firmamı kurdum. Firmamızı kurduğumuzda işe projeci olarak başlamıştık. O zamanlar uygulama yapan müteahhit çok fazla yoktu. “ “ 27 E-DERGİ • SAYI 2 röportaj
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy OTEzMQ==