MTMD Dergi | Sayı: 2 | Nisan-Mayıs-Haziran'2018

hayat kalitemizi düşüren, ilişkilerimizi bozan, mutluluğumuzu engelleyen faktörler haline gelebiliyor. Peki elimizde mi? Ne zaman güçlü duygular baş role geçse işlerin kontrolden çıkması şaşırtıcı değil aslında. Özellikle de o güçlü duygular değerlerimizle, mantığımızla, hedeflerimizle, isteklerimizle örtüşmüyorsa onlar karşısındaki çaresizliğimizi anlıyoruz. Kendimizi aşırı kaygılıyken, öfkeliyken, korkuyorken durdurmanın akıl yürüterek veya karar vererek mümkün olmadığını da görüyoruz. İşte böyle oluyor “taşa geçer kendime geçmez sözüm” halleri... Duygular karşısında kendimizi çaresiz hissetmemizin nedeni, bağımsız bir sinir sistemiyle yönetiliyor olmaları. İç organlarımızın faaliyetlerini düzenleyen Otonom Sinir Sistemi, duygularımızla bağlantılı olarak vücudumuza ayar verir. Örneğin lunaparkta bir hızlı trene bindiğinizde kalbinizin daha hızlı atmaya başlaması, nefesinizin sıklaşması, vücudumuzdaki kimyasal değişimlerin hiçbiri bizim kontrolümüzde değildir. Ne oluyorsa kendiliğinden olur. Eğer onların dilini bilmiyorsak işlerin sarpa sarması an meselesi olabilir. Duygular şişede durduğu gibi durmaz, yoldan çıkıverir... Şaka bir yana duygulara egemen olmak mutlu olmanın bir koşuludur dersek, yanılmış olmayız bence. Bize zarar veren olumsuz duyguları azaltmayı veya ortadan kaldırmayı, olumlu duyguları artırmayı, ya da kimi zaman belli bir kötü alışkanlığa karşı olumsuz duygu kazanmayı kim istemez? Ancak burada kulağa çelişkili gelen bir durum da var açıkçası. Duygular kontrolümüz dışındadır, onlar karşısında çaresiziz derken bir yandan da onları kontrol edebilmenin gereğinden bahsediyoruz. Peki bu nasıl olacak? Duyguların dilini öğrenme ve onları değiştirme şansımız var. Bu kulağa pek inandırıcı gelmese de duygular üzerinde hâkim olmamızı sağlayan ve yaklaşık yüz yıldır bilimsel çalışmalarla güvenilirliğini kanıtlamış olan öğrenme ilkeleri imdadımıza yetişiyor. Duygularımızı ancak bilinçdışı öğrenme ilkelerine bağlı olarak değiştirebiliriz. Çünkü duygular kavramlarla öğrenerek değil, tüm canlılarla ortak özelliğimiz olan şartlanmalara bağlı olarak gerçekleşir. İşte bu yüzden karar vermek değiştirmeye yeterli değildir. Öfke problemi yaşayan birinin “öfkelenmeyeceğim,” diye karar alması, fobisi olan birinin “korkmayacağım”, “korkulacak ne var?” demesi bu yüzden işe yaramaz. Neyse ki bu noktada doğamızın bir başka yönü imdada yetişir. Biz iyi ya da kötü olumlu ya da olumsuz her durum karşısında bir alışma tepkisi veririz. Evrimin bize getirdiği bir hayatta kalma stratejisidir bu. İyi yanı şudur; en büyük acılara, en korkulu durumlara da bir süre sonra alışırız. (Tabi korktuğumuz şey ormanda peşimize düşmüş ve bizi yemeğe hazır bir ayı değilse… Burada kastettiğimiz bizi hayatta tutan değil, bilakis yaşamımıza engel olan yersiz korkular…) İşte olumsuz duygular karşısında da aynı stratejiyi uygulayabiliriz. Bir olayda hayalde karşılaşmak da gerçekte karşılaşmakla aynı tepkiyi vermemize neden olur. Eğer yeterince karşılaşırsanız o olaya karşı öfkeniz, korkunuz veya her ne ise bu duygu sönecektir, etkisi azalacaktır. Bunu kendi kendine yapmak zor görünse de imkânsız değil, tabi bir uzman yardımıyla çok daha hızlı sonuca ulaşabiliriz. Eğer kaçmadan yeterince süre bir olumsuz duruma alışırsanız, o durumu rahat karşılayacağınız noktaya kadar taşırsanız kızgınlıklarınızın, korkularınızın azaldığını göreceksiniz. Temelde doğu meditasyonları da bu ilkeye dayanır. Duygularına doğuştan getirdiği mizacı gözüyle baktığı veya değişmez sandığı için acı çeken, kontrolü kaybettiği durumlar karşısında sarsılan, ümitsizliğe kapılan birçok kişi var. Bu nedenle doğru yöntemlerle ele aldığımızda duygularımız ve alışkanlıklarımıza mahkûm olmadığımız bilgisi o kadar değerli ki. Bu bilimsel bilgi hayatımızın pek çok alanında bize büyük olanaklar sağlıyor. Sorun çözmemizde temel oluyor, çaresiz gibi görünen durumları hızlıca kontrol altına almamızı sağlıyor. Sözün özü; “Taşa geçer kendime geçmez sözüm”den “Bir tatlı huzur”a geçmek göründüğü kadar zor olmayabilir… 63 E-DERGİ • SAYI 2 psikoloji

RkJQdWJsaXNoZXIy OTEzMQ==