MTMD Dergi | Sayı: 3 | Temmuz-Ağustos-Eylül'2018

geldiğini, avukat kontrolünden geçtiğini ve asla değiştirilemeyeceği belirtiliyor. Risk-kâr analizi yaptığınızda da işin içinden çıkmanız mümkün değil. Ahlak ve adalet olmayınca… Mekanik tesisat taahhüdü sektörünün de ülkenin de içinde bulunduğu açmaz, ahlaki çöküntüden kaynaklanıyor. Etik davranış ödüllendirilmediği, cezalandırıldığı, gözetilmediği sürece hiçbir şey düzelmeyecek. “Hukuk sistemi var” deniyor, doğrudur, haklarınızı aramak için mahkemeye başvurabilirsiniz. Ama hem tek yanlı sözleşmeler ile dava kazanmak çok zor, hem de 5-10 yıl süren ticari davalar sonucunda hakkınızı alabilmiş olmuyorsunuz. Geç gelen adalet, adalet değildir. İnşaat sektöründe de kara bulutlar İş yapabilmemiz için bir tarafta işveren diğer tarafta da güvenceler verebilmemiz için bankalar olmalı. Bizler her iki tarafın da en zayıf halkasıyız. İnşaat sektörü firmalarının artık bankalar ve diğer finans kaynaklarınca kara listelerde adı geçiyor ve hareket alanları giderek daralıyor. Bankaların mekanik taahhüt firmalarına yaklaşımları da çok değişti, teminat mektubu ve/ veya kredi almanın çok zorlaşması yanında bir de kredi faizleri, tekliflerimizdeki kâr oranları yanında inanılmaz değerlere yükseldi, sürdürülebilirliği kalmadı. Bu enflasyonist ortamda TL ile sözleşme yapma baskısı da yeni bir sorun olarak karşımıza çıktı. Döviz ile satın alma yaptığımız pek çok ekipman mevcutken, alacağımızı nasıl TL’ye sabitleyebiliriz? Yeni yasalarla sözleşmelerin TL’ye çevrilmesi dayatması da ayrıca değerlendirilmelidir. İnşaat satış fiyatları arz fazlalığı sebebiyle giderek düşerken, artan döviz girdileri ile maliyetleri artıyor. Bu kriz, başka… Gerekçesine herkes farklı yorumlar getirse de, yaşadığımız kriz giderek derinleşiyor ve hiçbir şey artık eskisinden daha iyi olamayacak. Son 10 yılda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de suni refah dönemi yaşanmış ve borç aldığımız ülkelerden onların paraları ile satın aldıklarımızla göreceli bir lüks içinde yaşadığımızı artık biliyoruz. Katma değer yaratabildiğimiz alanlar çok az ve yaşamın her alanında ya inanılmaz az üretiyoruz ya da ürettiğimizi sandığımız malların sahipleri yine bize borç verenler. Elimizde avucumuzda satabileceğimiz ne varsa -bankalarımızın çoğu, Telekom ve topraklarımızın bir kısmı dahil- satmış, tarımda en temel gıdalardan hayvanlarımızın samanına kadar her şeyi ithal etmek durumunda kalmış, fındığımızı İtalyan’a, çayımız Katar’lıya, tohumumuzu İsrail’e (o da genetiği ile oynanmış ve sadece bir kez kullanılabilen) bağlamışız, Varlık Fonumuzun bir kısmı da Katar’a satmışız. Hazine ve içeriği oldukça geniş Varlık Fonumuz dahil tüm devlet kaynakları ‘denetimden arındırılmış olarak’ tek bir kişinin yetkisinde toplanmış durumdadır. Bu durumun ekonomiyi en çok ilgilendiren yönü; bu koşulların 17 E-DERGİ • SAYI 3 röportaj

RkJQdWJsaXNoZXIy OTEzMQ==